Antalya’da bir saat dükkanı, yarım asrı aşkın bir süredir zamanın tanıklığını yapıyor. Bu dükkanın ustası Üsame Çolak (65), mesleği boyunca 200’den fazla çırak yetiştirdi. Ancak bugünlerde, bir zamanlar kapısında sıra olan çıraklardan eser yok. Usta Çolak, hem mesleğinin inceliklerini hem de zanaatkarlığın geleceğine dair endişelerini anlattı.
Babasının Yanında Başlayan ve Yarım Asrı Deviren Serüven
Üsame Çolak, mesleğe henüz bir çocukken, babasının yanında başladı. Ortaokul birinci sınıftan ayrılarak 1973 yılında saatçiliğe ilk adımını attı. Antalya’nın kalbi sayılan İsmetpaşa Caddesi’ndeki tarihi Tunca Çarşısı’nda çıraklığa başladı. Tam 15 yıl boyunca, yani 1988’e kadar kalfa olarak babasının yanında sabırla çalıştı. Daha sonra ise dükkanı devralarak kendi kanatlarıyla uçmaya başladı.
O tarihten itibaren kendi dükkanında hem saat satışı hem de tamiri yaptı. Bu uzun süreçte, sayısız gence mesleğin sırlarını ve inceliklerini öğretti. Çolak, bu durumu “Yanımda çalışıp ayrılan 200’ün üzerinde çırak olmuştur,” sözleriyle anlatıyor. “Bugün Antalya’nın çeşitli yerlerinde dükkanı olan, çalışan birçok saat ustası, en azından bir dönem benim yanıma uğramıştır” diye de gururla ekliyor.
“Saat Bir Maneviyat Meselesidir”: Dededen Toruna Kalan Saatlerin Koruyucusu
Usta Çolak’ın tecrübeli tezgahına en çok düşürülmüş veya suya sokulmuş saatler geliyor. Günümüzün dijital saatlerinin ömrünün oldukça kısa olduğunu belirten Çolak, asıl tutkusunun ve uzmanlık alanının mekanik saatler olduğunu söylüyor. Mekanik saatlerin, doğru bir bakımla yıllara meydan okuduğunu ifade ediyor. Çolak, “Bana 100 yıllık, hatta daha eski saatler getirip, tamir ettiriyorlar,” diyor.
Bu antika saatlerin sadece birer eşya olmadığını da özellikle vurguluyor. “Çoğu kişinin elindeki bu saatler, babalarından, dedelerinden kalma birer yadigardır. Bu yüzden saat, aslında bir maneviyat meselesidir,” diye konuşuyor. Mesleğindeki tecrübesini ve ustalığını ise yaşadığı bir anısıyla özetliyor: “Bir gün bir arkadaşım bir saat getirdi. Servise göndermiş ama 6 ayda yapamamışlar. Saate baktım ve kendisine, ‘Yarım saat sonra gel al’ dedim. Tabii ki çok şaşırdı. Geldiğinde ise saati hazırdı. Tecrübe işte tam olarak budur. Eğer mesleği severek yaparsan, mutlaka başarırsın.”
Ustanın Sitemi ve Ailelere Çağrısı: “Herkesin Çocuğu Masa Başı İş Yapacak Diye Bir Şey Yok”
Yarım asrı deviren bu tecrübesine ve ustalığına rağmen, saat ustası Üsame Çolak‘ın günümüzdeki en büyük derdi, mesleğini öğretecek yeni bir çırak bulamamak. “Bu iş hem ustalık hem de büyük bir sanattır. Tezgahtarlık ayrı bir şey, zanaatkarlık ayrı, ustalık ise bambaşka bir seviyedir,” diyerek mesleğinin sahip olduğu derinliği ve değeri anlatıyor. Ancak bu değere ve zanaata ilgi gösteren gençlerin sayısının giderek azaldığını üzülerek belirtiyor.
Geçmişi ve o günleri özlemle anan usta, “Eskiden sabah erkenden, dükkanı açmadan gelir, çırak olmak için kapımıza dayanırlardı,” diyor. “Şimdi ise maalesef anne babalar, çocuklarını daha çok masa başı işler için yönlendiriyor,” şeklinde sitemini dile getiriyor.
Çolak, son olarak ailelere gelecek için önemli bir çağrıda bulundu. “Herkesin çocuğu masa başı iş yapacak veya yapmak zorunda diye bir şey yok. Anne babalara sesleniyorum; lütfen çocuklarınıza kendi ayakları üzerinde durabilecekleri bir meslek, bir zanaat öğretsinler. Saat ustalığı gibi değerli işler ve geleneksel zanaatlar yok olmamalı, gelecek nesillere aktarılmalı” ifadelerini kullandı.